Sayfalar

23 Şubat 2014 Pazar

Yaşasıııın Çıkartmalı Kipaaap!

Her ne kadar aramızda sadece 1 yaş olsa da kardeşim Engin'in de küçükken bir süre "kitap" a "kipap" dediğini hatırlıyorum :) Bora boyama kitapları ve masal kitaplarını da seviyor ama içinden çıkartma çıkan kitaplara tek kelimeyle bayılıyor!

Birkaç ay önce çıkartmalı bir boyama kitabı almıştık, kitaptaki çıkartmalar bitince epey yas tutmuş, kitabın kendi resimlerini kazımaya kalkmıştı! Bu haftasonu yeni çıkartmalı kitabına çok sevindi. Hatta bütün oyuncaklarının pabucu iki günlüğüne dama atıldı. Hem eğlenceli, hem de alırken "aman öğretici de olsun" gibi bir kaygım olmasa da aslında öğretici bir kitap :) Sanırım tüm dizinin kitaplarını alacağız. 2-3 yaş grubundaki çocuklar için bence çok eğlenceli bir kitap.


Konusu da "Otomobiller" olunca Bora gerçekten bayıldı. Kimisinin lastiğini, kimisinin farını yapıştırıp otomobili tamamlıyor. Akaryakıt istasyonunda pompayı, pompacıyı, tabelalarına kadar yerleştiriyor...  Arabaları feribota dizip, kaptanı da kaptan köşküne yerleştiriyor. Bulutları, güneşi, kuşları da gökyüzüne koyduk mu tamaaam!



Çok dikkatli iş yaparken zaman zaman çeneyi yamultmak, dili hafiften dışarı çıkarmak annesinden miras... :)


Bazı arabaları bile bile ters yapıştırıyor. Yolda diğer arabanın hafiften üstüne bindiriyor. "Niye böyle yaptın oğlum?" deyince de; "Anne o kaza yapmış kazaaa!.." diyor :) (Allah korusun...)


Can simitlerini de taktı, feribot kalkışa hazır...


Mutlu çocuk Bora :)
 

16 Şubat 2014 Pazar

Özgür Hissedebilmek...

Tam da böyle hissediyorum :
Yağmur çiselerken hiç umursamadan altında dans eden küçük bir kız çocuğu gibi...
Islanırmışım, üşütürmüşüm, yerler çamurluymuş, üstüm kirlenirmiş, sonra beni beğenmezlermiş hiç umurumda değil!


Aslında ben çocukluğumdan beri böyleydim zaten :) Ama hepimiz büyüdükçe istesek de istemesek de iyi çocuk olma, sayısız sınavı geçip en başarılı öğrenci olma, iyi çalışan, iyi arkadaş, iyi eş, iyi evlat, iyi anne-baba olma yolunda çabalayıp dururuz. Çabalar, çabalar sonra çoğu zaman hayatın asıl amacını unuturuz.
Artık 30 yaşına ulaşmış bir anne olarak ben hayatta mutlu olmak için, bir şekilde her an rahat ve özgür hissedebilmek gerektiğini öğrenmiş bulunuyorum! Sağlıklı olmak ve sevdiklerinle bir arada olmak dışında en önemli iki şey "rahat" ve "özgür" hissedebilmek buna eminim...

Her an hesap-kitap yapan, her şey tam mı, eksik bir şey var mı, herşey kontrol altında mı, heryer tertemiz mi bunları düşünen bir insan olmadım, istesem de olamadım hiçbir zaman... Benim de herkes kadar hassas olduğum noktalar, ince ince düşündüğüm konular olmuştur. Aman herşey düzgün olsun, herşey yolunda olsun dediğim zamanlar çoktur... Ama özellikle Bora dünyaya geldikten sonra anne-baba olan birçok insanın tam tersine herşeyi akışına bırakmayı öğrendim. Bunu öğrenmemde en büyük etkisi dünyanın en pozitif ve kaderci insanlarından sevgili eşimin katkısı da büyüktür :)

Çevremde çok anne-baba görüyorum; çocuk sahibi olduktan sonra tabiri caizse rahat bir nefes alamıyorlar, ya da kendileri kendilerine aldırmıyorlar demek daha doğru olur. Minicik çocukla 2 saatlik gezmeye giderken nerdeyse bavul büyüklüğünde çanta ile evden çıkıp yorgun argın kendini eve zor atan anne-babalar görüyorum. İlk bebek sahibi olduğumuzda rutin doktor kontrollerine birkaç kez sırt çantasıyla gittiğimiz olmuştu. Sevgili doktorumuz Sevil Hanım "Çocuklar bir compact yaşamayı öğrenin, bir bez, bir mendille çıkıverin" dediğinde "Nasıl olur?" diye düşünmüştüm. Oluyormuş!.. Hem de çok güzel oluyormuş :) Allah'tan hemencecik kabullenmiştim böyle yaşamayı. Çok şükür, çok kusan, çok terleyen bir bebek de olmadığından çantamıza tek bir bez atıp özgürce gezen bir aile oluverdik. Hatta dünkü gibi bazen yanımıza bez almayı unuttuğumuz bile oldu! :) Bora 27 aylık ama bugüne kadar hiç zor durumda kaldığımız olmadı...

Hamileyken "Ahh, off" dediğimi, "Aşeriyorum, oram ağrıyor, buram ağrıyor" dediğimi hatırlamıyorum hiç. 9. aya kadar hergün en az 4 km yol yürür, 8. ayın sonuna kadar her fırsatta asansör kullanmayıp merdivenleri çifter çifter çıkardım. Tüm evin temizliğini kendim yapar, koca göbeğimle yerleri, camları silerdim. Üstelik nerdeyse her haftasonu da misafir ağırlardım :) Buna rağmen doğuma giderken bile doğum sancısı çekmemiştim. Her istediklerinde bütün sevdiklerimin, arkadaşlarımın, yakınlarımın yanına koşardım, her özel günlerinde herkesin yanında olurdum. "Hamileyim, zorlanıyorum, midem bulanıyor, sancım var gelemiyorum" demezdim kimseye. Sonra bebeğim dünyaya geldiğinde de dünyanın merkezine onu koyup, herkesi, tüm dostlarımı elimin tersiyle itmedim hiçbir zaman! Çoğu kez bebeğimi evde bırakıp, üstüne yıkanmayı bekleyen çamaşırları, pişirilmesi gereken yemekleri, ilgilenilmesi gereken sevgili eşi, alınması gereken tozları da bırakıp "baş başa dertleşmek isteyen" dostlarımın, yalnız kahve içmek isteyen arkadaşlarımın yanına koştum. Sonra ben benzer şekilde karşılık gördüm mü? Soranlar oluyor; hiç önemli değil... Ben o an ne yapmak istiyorsa, içinden ne geliyorsa onu yapan bir insanım. Ne yeni evli olmak, ne hamile olmak, ne yeni bebek sahibi olmak beni zincirlemedi, özgürlüğümü elimden almadı.

2 saatlik eğlenceye gidebilmek için önce işte, evde bitirilmesi gereken işleri bitirmeye çalışmaktan helak olup sonra bitkinlikten anın tadını çıkaramayan insanlar görüyorum. O an içinden geldiğinde spontan davranıp biryerlere gidebilen insanlar olamıyor kimse çoğu zaman. Evdeyken evde olmaktan, biryerlere giderken trafikten şikayet eden, herhangi biryerde anın tadını çıkarmayı unutup ortamdan memnun olmayan insanlar görüyorum. İşte çalışırken hedeflere boğulmaktan insanın "sosyal bir varlık olduğunu" unutarak; sabah günaydın demeden, hafta başına arkadaşının hafta sonu nasıl geçmiş onu öğrenmeden başlayan suratı asık çalışanlar görüyorum. Herşeyin en ekonomiğini almak, boş yere para harcamamak, var olan paraların üstüne para eklemek için kazandıklarından daha çok değerli vakitlerini kaybeden, değerli dostlarını kaybeden insanlar görüyorum... Sonra... Ya işimi kaybedersem korkusu, ya eşimi kaybedersem, ya arkadaşımı kaybedersem, ya paramı kaybedersem korkusu aslında hepimizi en sonunda insanlığımızı kaybetmeye sürüklüyor.

Etrafımızdaki zincirlerin sahibi biziz, onlardan kurtulması gereken de biz...
"Aman Bora çok zeki, çok başarılı bir çocuk olsun" gibi bir kaygım olmadı hiç bir zaman.  "Aman bu hafta Bora'yla bilmem ne aktivitesi yaptık, aman bu hafta kağıtlardan gökdelen yaptık, bu hafta bezden bebek diktik, bu hafta renkleri ezberledik, bu hafta meyveleri öğrendik" gibi planlı olmaya çalışan bir tarzım da olmadı hiç, olmayacak... Bunu yapan anne-babaları görüp çocuklarının daha minicikken sürekli birşeyler öğrenme ve ezberlemeye meyledilmesi sonucu ne yazık ki bıkkın ufaklıklar görüyorum. Kendi yolunu kendisinin bulmasını sağlayan anne babaların ise mutlu, neşeli, konuşkan, yaratıcı çocuklarını hemen farkedebiliyorum. Bunun için Bora'ya öğretmeye çalıştığım tek şey "erdemli bir birey olmak". Onun dışında herşeyi zamanın akışında, hayatın içinde gerektiği kadar öğreneceğinden eminim...

Benim gibi o an canı ne yapmak isterse onu yapan, spontan yaşamayı, hayatı ve gezmeyi seven bir çocuk olsun. Birşeyleri ezberlemektense, okullar bitirip diplomaları çerçeveletmektense "yaratıcı bakmayı" bilmenin, "farklı olmanın" ve "hem özgüvenli hem de alçakgönüllü" olabilmenin önemli olduğunu öğrensin. Dost biriktirmenin para biriktirmekten daha önemli olduğunu öğrensin. Sevgisini cömertçe paylaşmayı ama kıymet bilmeyenlerle de fazlaca uğraşmamayı bilsin...

Ne olursa olsun kocaman aileler, onlarca arkadaşların içinde hayatta yalnız olduğunu, yalnızken, "kendi ile mutlu olabilmeyi", "kendiyle mutlu kalabilmeyi" becerebilsin. Henüz bir yaşındayken sabahın 7'sinde onu arabaya götürürken çiseleyen yağmuru görüp, uyanıp ağzını kocaman açarak yağmur damlalarını yuttuğundaki gibi bir çocuk olsun her zaman! Kaç yaşına gelirse gelsin, yağmurun altında çıplak ayakla özgürce dansedip mutlu olabilsin... Özgür olsun...

14 Şubat 2014 Cuma

Hoşgeldin Boracaniko!

Sevgililer günü tüketimi özendirmek amaçlı hediyeleşmeyi teşvik etmesinin dışında bizim için çok farklı bir anlam ifade ediyor. Bizim için "sevgi günü" iki kez, dört kez, on kez, bin kez, milyon kez daha anlamlı... Bugün Borişko'nun dünyaya gelebilmek için yola çıktığı ilk gün :)
Kocaman sevgisinin dünyamızda yeşerdiği gün...
İyi ki, iyi ki, iyi ki geldin hayatımıza... Sevgililer gününde bir insanın alabileceği en muhteşem hediyesin canım sarışınım!

Seni çooooook seviyoruz!