Sayfalar

31 Aralık 2014 Çarşamba

2014'ten Anlarımız ;)


Haftada en az 3 kez kitapçı ziyaretine devam ettik, Bora'nın en çok vakit geçirdiği 1. yer evi, 2. yer kitapçı oldu:)


Bazen fazla koşturduğunda "Seni buraya çırak verelim mi?" diye korkuttuk paşayı :) Şu an "çırak" kelimesinden pek hoşlanmıyor!




Babasının 20 küsur yıl önceki sünnet kıyafetlerini bulduk, nasıl Bora'ya yakışmış mı? :)


Bazen anne-oğul keyif yaptık. Bora "cafe" ye "kafes" diyor. "Anneee burası kafes mi?" diyor :)



Bora, makine diye adlandırdığı dozerlerle oynamaya ve 85. dozerini aldımak için çaba göstermeye devam etti!


Veee tabi ki yine Taşköprü'deydik. Ben Danimarka'dayken Bora 2 hafta yalnız Taşköprü'de kaldı. Onun dışında Temmuzda'da üçümüz  bir haftalığına Taşköprü'deydik. Hava harikaydı!


Özlediğimiz balkon manzarası...


Bora Taşköprü'deki karyolası ve yorganıyla çok mutluydu! :) (Evet yaz ortasında yorganla yatmak zorundasınız oralarda ;) )


Sırf Bora sevsin oynasın diye Koca anneannesi eve (evet evin içine civciv alıp onları büyütmüş ) :)



Çevre sokaklardan manzaralar...


Bu balkonu çok beğenmiştim :) İçerde teyzeler çay içiyorlardı...



Taşköprü'de İstanbul'dan daha rahat gezip dolaşan, daha keyifle oyun alanları bulan Bora...


Buradaki sevincini unutamıyorum :)


Benim de eğlenmeye hakkım var değil mi? :)


Bir ara "Saçıma toka tak anne..." diye yalvaran Bora... (Uykudan yeni kalktığı için suratsız;) )


Herkese tekrar güzel seneler...
Sevgiler
Derya

Güle Güle 2014! Hoşgel 2015! :)

Sevgili blogger arkadaşlarım,

Instagram çıkalı çoğumuz bloglarımızı ihmal eder olduk ama yine de yıl sonlarında, yıl başlarında daha çok yazmak geliyor içimizden. Sanırım bu hep yeni bir defter açmak gibi, yeni bir sayfaya resim çizmek istemek gibi bir duygu.

Bende son 3 yıldır yıl başı geldiğinde "Dilek Defteri" gündeme gelir! (Dilek Defteri yazmanın püf noktaları için Fotoğrafik Hatıralar'ın sayfasına veya instagram hesabına uğramanızı şiddetle tavsiye ederim.) Ben nasıl başladım, neler yazıyorum ve neler gerçekleşiyor ayrı bir yazıda bahsedeceğim.

2014'te güzel şeyler de yaşadım, zorluklar da... Hatta 2014'ün sonunda (son bir ayda) benim için basit bir cilt rahatsızlığı gibi gelen bir sorunla doktora gittim; ancak malesef cilt kanserinin bir türü olan MF şüphesiyle tahliller istendi, biyopsi alındı. Sonucu dün aldım, belirtiler çok benzemekle birlikte çok şükür başka birşey çıktı... Bu süreçte ilk günler çok ağladım, çok üzüldüm, eşime dünyayı dar ettim (bunalıma giren eşini mutlu etmek için ne yapacağını şaşırdı), sonra alıştım, "Amaaan, zaten 3 günlük dünya!" deyip sonucu beklerken kendimi çikolataya, gezmeye verdim:) Bu süreçte bir kez daha ailem ve arkadaşlarımla ne kadar şanslı ve sevgi dolu bir hayatım olduğunu gördüm. Dua eden, arayan soran, moral vermek için, yüzümü güldürmek için ne yapacağını şaşıran arkadaşlarım var benim! Hatta yüz yüze görüşememiş olsak da blogger arkadaşlarımdan da aynı şekilde beni seven, düşünen dostlarım olduğunu bir kez daha gördüm! Hepiniz iyi ki varsınız...
Yine bu süreçte kanser hastalarını çok düşündüm, onlara ve tüm hastalara dua ettim. Daha çok empati kurabildim. Hayatta hergün gereksiz, ufacık şeylere kafa yorduğumuzu, moralimizi bozduğumuzu, hergünün aslında boşa harcanmayacak kadar değerli olduğunu bir kez daha anladım.

2014'te babannemi kaybettim. Ailemizden ilk kaybımız... Çok üzüldük, garipsedik... Keşke daha çok vakit geçirseydik dedik. Nur içinde yat babanne...

Arkadaşımın babası yoğun bakıma kaldırıldı ve yaklaşık 50 gündür hala yoğun bakımda :(

2014'te Bora 2 kez havale geçirdi (ilkinde yanında değildim malesef) Günlerce hastanede yattık, hastanede onunla yalnızken ve kollarında serumlar bağlıyken bir de deprem oldu, sinirlerim öyle bozuldu ki üzüntüden :(

Yine 2014'te hayatımda ilk kez en uzun tatile çıktım. (Bayramla birleştirdiğimiz 2 hafta...) Harika bir tatil planı yaptık, Bora doya doya denize girsin istedik. Ama tatile gittiğimizin ertesi günü Bora hastalandı. Hem de çok. 2 gün Fethiye'de, 5 gün İstanbul'da hastanede yattık. Tatilimizin yarısından fazlası hastanede ve perişan şekilde geçti :( Şükür iyileşti...

İş açısından da çok yoğun bir yıl oldu 2014. Büyük projeler, yoğun toplantılar, işe alımlar...İşleri tamamlamak için evden geceleri çalıştığım, bazı geceler sabahladığım çok oldu. Çok şükür işimi çooook seviyorum!

Yine bu yıl hayalimizdeki evi aldık, alım süreci prosedürlerle ve aksiliklerle (ben aksilik yaşamasam olmaz zaten!) zorlu geçti ama sonu güzel oldu :)

Kardeşim nişanlandı, çok tatlı bir gelinimiz oldu!

Eşim terfi aldı, daha çok çalışmaya başladı ama o mutlu, olsun;)

Bora bronşitten kurtuldu gibi, iştahı açıldı, kilo aldı azıcık, tuvalet alışkanlığını kazandı. Hala uyumlu, huzurlu, şaşırtıcı derecede konuşkan ve kafası çok farklı çalışan bir çocuk! Onda değişiklik yok :))

2014'te tahminimden daha çok gezdik, yeni yerler gördük, gezmekten yorulduk, gezmekten insanın ayakları nasıl şişermiş onu öğrendik :)

Bir önceki yıl vakitsizlikten istediğim kadar kitap okuyamamıştım, bu yıl daha çok ve keyifle kitap okudum.

Büyüdüm, olgunlaştım, çocuklaştım, bazen hassasslaştım, bazen güçlendim...
Daha sağlıklı ve daha keyifli bir 2015 bekliyorum!

2014'ü güzel ve komik anlarımızla, bazı fotoğraflarımızla sonlandırmak istedim;

Şimdiden hepinize harika, sağlıklı, mutlu, huzurlu bir yıl diliyorum.

Sevgiler,
Derya


Gezen bebek Boracık'la Colosseum'u ilk gördüğümüz an!
(Bizimki çok zayıf çıkmış yahu!)


Sistine Chapel'de döner merdivenlerden bebek arabasını elinden kaçırmışçasına süren bir kocam var!
Peşlerinden yetişemedim bile :O
Roma


Tarihi kalıntıları gezen ve ilgiyle sorular soran Bora ve yorulmak bilmeyen babası ;)
Roma


"Bırak annem fotoğraf çeksin, biz şöyle erkek ekeğe oturalım babacığım!"
Roma


"Anneee bu Pinokyo mu? Ben hep burda kalayım!"
O an çok ama çok mutlu oldu!
Roma



Meriç, Edirne


Rektörlük, Edirne


Rektörlük, Edirne


Boyabat Kalesi, Sinop


Taşköprü, Kastamonu


Kaputaş Plajı, Kaş


Kalkan, Antalya


Kraliyet ailesinin çiftliklerinden birinde...Çok huzurlu bir yerdi.
İsveç, Stockholm


Kraliyet atlarını izleyen Bora
İsveç, Stockholm


Kraliyet atlarınıın en yaşlılarından biri
İsveç, Stockholm


1628 yılında 150 mürettabatı ile batan  ve 333 yıl sonra su üzerine çıkarılan Vasa Gemisi'ni hayretle izleyen Boracık ve annesi :)
İsveç, Stockholm



Bora, Grönalund'dan annesinin kazandığı ayı ile tren yolculuğunda...
İsveç, Stockholm


Hava güneşli ama çok soğuktu!
İsveç, Stockholm


2015 hep böyle yan yana, birlikte ve neşeli geçsin!
Kungstradgarden (Kralın Ağaç Bahçesi), Stockholm, İsveç



30 Aralık 2014 Salı

Yeni yılda hem her şeyden haberiniz olsun hem de moda ve yeni keşifler sizden sorulsun!

Haberleri takip etmek için kullanılabilecek en iyi uygulama Hürriyet E-gazete olsa gerek. Hem basılı gazete okuma keyfini yaşarken, hem de güncel haberlere ulaşabilme imkanı sunuyor. Uygulamanın son güncellemeleri ile de; hava durumuna, burcuma, finans haberlerine ve sinema rehberine ulaşabiliyorum. Hürriyet E-Gazete'nin en güzel yanı da (sona sakladım) bir sonraki günün haberlerini 00:00'da alınıyor olması. 

Şimdi de sizi Hürriyet E-gazete'nin yılbaşı paketi ile tanıştırmak istiyorum. Bu pakette Hürriyet E-Gazete'nin yanı sıra, Elle ve Atlas dergilerinin dijital kopyası var :) 

Haberleri ve gündemi hem gazete okuma keyfini yaşayarak takip etmek isteyenler, hem de ben gazetemi okurken bir yandan da falıma da bakarım, filmlerden de haberim olur diyenler yılbaşı paketini kaçırmasın derim! Hem de kısa bir süre için sunulan bu paketi alıp, gazete keyfini sürerken modayı Elle ile takip de edebilir, Atlas okuyarak da farklı keşifler yaşayabilirsiniz. 

Yeni yılda sevdiklerine sevdiğin şeyleri hediye etmek de adettendir. Siz de arkadaşlarınıza ve gazetesiz olmaz diyen aile üyelerinize 6 aylık veya 1 yıllık versiyonları olan Hürriyet E-Gazete paketlerinden birini hediye edebilirsiniz. Her gün kullandıkça sizi hatırlasınlar:)

Daha ayrıntılı bilgi almak için sitelerini ziyaret edebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

21 Ağustos 2014 Perşembe

Zor günler, aksilikler...Hayat ve ben :)

Çok yoğun, epeyce uykusuz gece ile geçirdiğim koca bir iş yılının tam da yaz ayında Ramazan Bayramı peşine 8-9 günlük tatil planlamıştık.9 yıllık kesintisiz iş hayatımda her fırsatta gezdim ama nedense uzun uzun değil, kısa, resmi tatillerle birleştirilmiş kaçamak tatiller yaptık. Ardından doğum izni ve yine izin dönüşü yoğun mesai yüzünden alamadığım izinler... Neyse özetle, uzun ve dinlendirici, keyifli bir tatil yapma hayaliyle yola çıktık. Bayramı Kastamonu ve Sinop'ta geçirdikten sonra uzuuuuun bir yolculukla muhteşem yaz tatilimizin ilk durağı olan Kalkan'a ulaştık!:)

Evet,  ulaşmak kolay olmadı.Hatta nerdeyse son anda vazgeçecektik! Ama dolambaçlı yollar, bitmek bilmeyen virajlar sonrası saklı bir cennet gibi geldi Kalkan bize:) "Neden daha önce gelmemişiz?" dedik. Geçen yıl gittiğimiz Santorini'de kıyıdaki evleri andırıyordu bizim Kalkan'daki evler de... Neyse gezi detaylarını ayrı bir postta yazarım.
İlk akşam harika bir manzara eşliğinde yemek yedik minik Boracığımızla:) Hatta ilk defa o kadar iştahlıydı ki, tabağındakileri tek tek çatalıyla kendi yiyordu. Yan masadakilerin hayranlıkları, laf atmaları, gelip yanağından makas almaları eşliğinde:) Sosyal çocuk Bora orda 1 saat içinde en az 12 kişiyle tanışıp hem Türkçe hem kendince İngilizce, hem de anlamadığımız başka bir dilde sohbet etti:)

Ertesi günü kısa keseyim, heyecanla gittiğimiz Kaputaş Plajı'ndan  yüksek dalgalar yüzünden pek denize giremeden Kalkan merkeze geri döndük.Kalkan Plajı'nı Mehmet de ben de çok sevdik ama Bora'yı sokamadık:) O da kendine güzel bir abla buldu, onunla gölgede takıldılar:) (Çok konuşan ben yazarken de çok yazıyorum bunu farkettim!;) ) Velhasıl o günümüz de Bora'nın iştahının birden kesilmesi dışında güzel geçti:) Ertesi gün Fethiye ve Ölüdeniz bizi bekliyordu!  Akşam yemeğini marinada uzatıp otele 11 gibi döndük.Boracık keyifle uyudu. Ama gece yarısı ateş ve karın ağrısıyla uyandı:( Hemen ateş düşürücü verdim ama sabaha kadar yanında bekledim.Ateşi bir an düştü, bir an yükseldi...Bir ara çok yükseldi hemen duşa  soktum.Ben uykusuz sabahı ettiğimde ateşi düşmüştü ama karın ağrısı geçmemiş ve bir de ishali başlamıştı:(( Hem de nasıl bir ishal... Kahvaltıda iştahasızlık üstüne bir de içtiği bir yudum suyu ve yediği iki lokma karpuzu da kusunca iyice şaşırdık:( Hemen en yakın ve en büyük hastane olan Fethiye Devlet Hastanesi' ne gittik. Tahliller, serumlar...Sadece Bora'ya mı? Hayır tabi ki,hastaneye girdikten 10 dakika sonra bir yanda Bora bir yanda Mehmet serum yiyordu.İkisi birden ya zehirlenmiş, ya da başka birşey olmuştu. Bora'nın karın ağrısı da kıvrandırıyordu minik kuşumu:(( Tatilinin 3. gününde benim psikolojimi düşünün! O kadar üzgün ve mutsuzdum ki:( Yarım gün Fethiye Devlet Hastanesi'nde yattıktan sonra doktorun önerisiyle tatilimizi iptal etmeyip iki poşet ilaçla Fethiye'deki yeni otelimize geçtik. Mehmet'in umudu vardı hemen iyileşeceklerine dair ama nedense benim yoktu. O gün malesef hiç otel odasından çıkamadık.Bora'nın ishali dinmek bilmedi,  daha ilk günden koca bir  çöp poşeti bebek bezi atmıştık! Benim uyumlu, hiçbirşeye ağlamayan lokum oğlum karın ağrısından yerlere yatıyor, eliyle karnını parçalıyordu:( Mehmetse baygın gibi ağrıdan yatıyor arada bana yardım etmek için kalkıyordu:(  Tam bir kabus gibiydi:( Mehmet çabuk toparladı ama Bora'ya ilaçların tesir etmemesi ve bırakın ishalinin geçmesi, ağrılarının bile dinmiyor olması beni mahvetti.Onu hiç bu kadar acı çekerken ve bir günde bu kadar süzgün görmemiştim:( O günü ve geceyi nasıl geçirdik hatırlamıyorum.Arada ben de kabuslar gördüm... Sabah olduğunda Bora'nın ishali daha da artmış ve bezinden yatağa, yorgana, heryere geçer olmuştu.Kahvaltı edemedi, su bile içemedi nerdeyse yarı baygın halde onu kucaklayıp acilen otelden çıkıp yine Fethiye Devlet Hastanesi'ne gittik.Yarım günümüz daha orda geçti...Ve artık İstanbul'a dönmeye karar verdik.Yol o sıcakta 15 dkda bir ishal, 20 dakikada bir kusan çocukla ve yorgun eşle o kadar zor geçti ki...13 saat. Yine de her anımı renklendirmeye çalışan, hastayken bile herşeyin pozitif tarafını görmeye çalışan ve beni önceliklendiren harika bir eşim ve lokum mu lokum bir oğlum olduğunu gördüm bir kez daha!:)

İstanbul'a döndüğümüzde doktorumuz  Bora'yı muayene edip tahlilleri de yapınca bağırsak enfeksiyonunun ve kanındaki mikrop seviyesinin ciddi olduğunu söyledi. ve hemen yatışımız yapıldı. 5 gün, tam 5 GÜN de İstanbul'da hastanede yattık. Serumlar, antibiyotikler, yükselen inen ateşler... Huyu değişen bir çocuk... Uykusuz, bitkin anne - baba... abarttığımı sanmayın. Tabi ki her çocuk hastalanıyor, her anne başını bekliyor. Ama Bora daha 1,5 ay önce 2 kez havale geçirmiş, onun üstüne 1 kez de bronşit olmuştu:( Yine 4 gün hastanede yatmıştı ve bizi çok korkutmuştu.
Tanıyanlar biliyor, daha 36 günlüklen geçirdiği ağır zatürreyi, sonrasında geçirdiği bronşiolitleri...İştahsızlığını, hastalıklar yüzünden erkenden anne sütünü bırakmış olmasını...

Özetle, herşey üst üste geliyor gibi geldi bana Bora'nın sağlığı ile ilgili...Ve çok çooook bunaldım, ümitsizliğe kapıldım, çok sevdiğim işimi bırakmayı düşündüm hayalimdeki gibi 3 yıl sonra değil, hemen! Neyse ki yanımda "Hadi bir kahve iç gel, hadi kendine yeni bir kitap al gel, hadi kafanı dağıt gel..." diyen biri vardı, canım sevgilim vardı... Ve bana çok uzun gelen günlerin sonunda iştahı birden açılıp bir tabak erişteyi yalayıp yutan Bora! :)
Ben hep rahat bir anne olmamla övünürüm ama bu zor günlerde anneliğimi sorguladım yine."Ben oğluma iyi bakamıyorum sanırım" diye düşündüm.

O günlerde ve izleyen günlerde tam da iyi bir şansa ihtiyacım varken;
-Para çekmek isterken banka kartımı yutan ATM,
-İptal olan ve bir türlü gelmeyen, yanlış basılan kredi kartı,
-İş için önemli bazı evrakları okumam gerektiğinde kesilen elektrik,
-Sabah işe giderken duş almak istediğimde kesilen su,
-Acelem varken aşırı sıkışan trafik,
-Rast gitmeyen başka bi dünya iş...

Beni hiç şaşırtmadı biliyor musunuz? Klasik...Bu Derya'nın şansı...
(Tabi ki çok önemli konularda şanslı olduğumu biliyorum, sağlığımız yerinde, sevdiklerim yanımda!:) )
Ama öyle bir dönem geçirdim ki, dünyadaki herşey bana karşı ve hayatımı zorlaştırmaya çalışıyor gibi geldi. Şöyle 1 ay yatağa girip hiç çıkmamak, herşey yoluna girdiğinde uyanmak istedim... :)
Hayat...
Geçiyor...

Havale geçirdiğinde ve kene ısırığı şüphesiyle o ambulansta başka bir hastaneye, ben de pijamalarımla gece uçağında onun yanına uçarken "Ona birşey olmasın, ben öleyim Allah'ım!" diye dua etmiştim, adaklar adamıştım. Çok şükür iyileşti...Kimbilir daha kaç kez hastalanıp bizi korkutacak.Büyüdüğünde biryerle bu satırları bukup da okursan sevgili oğluşkam, koca bebeğim unutma : "Seni yeryüzündeki herşeyden daha çok seviyorum!"

Derya

17 Ağustos 2014 Pazar

Gittikçe Özgürleşmek...

Özgür hissediyorum gün geçtikçe.
İyi gün dostu olup, kötü günde bırak yanına koşmayı "Nasılsın?" diye sormayan arkadaşları hayatımdan tek tek ayıkladıkça!..
Karşısındakinin de insan olduğunu unutup, yüzü hep gülüyor diye "Onun tuzu kuru, o mutlu" deyip hep kendi ilgi isteyen, hep kendi şımartılmak isteyen sözde dostları,ahbapları...
Yıllar geçtikçe masumiyetini kaybeden, kıskançlaşan, siz mutlu olduğunuzda, küçük hayallerinize yanaştıkça acımasızca sorgulayan, gittikçe para sayar gibi arkadaşlarını sayan, hayatı bir mağaza vitrini sanan, sizi çevresinde sadece müridlerinden biri olun diye tuttuğunun kendi bile farkında olmayan, içi-dışı bir olmayan insanların fiziken olmasa da ruhen uzaklaştığını gördükçe özgürleşiyorum!
"Dünya benim etrafımda dönsün" diyenler, "Ben en iyi dostum, hayatın anlamını çözdüm" diyenler, "Sürekli ben mağdurum" diyenler, rol yapmaktan yorulmayanlar, yalan söyleyenler,seni kötüleyenler,gel dediğinde gelmeyenler, telefonda sesi yabancılaşanlar,gözündeki ışıltıyı, kalbindeki kıpırtıyı kaybedenler dilerim yine de mutlu olurlar...
Kendi her an önceliklendirilmek isteyip, fedakarlık yaptıkça şımaran ama sen kırk yılda bir 5 dakika sohbetine ihtiyaç duyduğunda başka sorumluluklarını önceliklendirenlerin kredisi birer birer bitiyor...
İnsan ömrü çok kısa ve ne zaman biteceği bilinemiyor, bu ömre gereksiz sığışmaya çalışan 2-3 yıl, 5-10 yıl çalan sahte eş, dost, akraba bazen kendi kendine uzaklaşıp başkalaşıyor, bazen de sizi törpüleye törpüleye yıpratıyor.Ama merak etmeyin, kalbi temiz insanlar eninde sonunda karşısındakinin gözlerindeki ışıktan kıskançlığı, samimiyetsizliği, artık yabancılaşan "canım" ları, sahte gülüşleri şıp diye anlayıveriyor."Dur biraz daha sabredeyim" "Biraz daha idare edeyim" "Olgunluk bende kalsın, iyilik bende kalsın" "Bir şans daha olsun" cümleleri tükeniyor beyninizin içinde... İşte o zaman ne eski günlerin kıymeti, ne ortak anıların hatrı kalıyor. Pat diye kendiliğinden düşüveriyorlar sırtınızdan kambur gibi, kendi masumiyetiniz için gözünüzden düşen bir damla yaş gibi..."Oohh be!" diyorsunuz o zaman, vefasızlık yapmamak için vefasızlıklarını mazur görmeye çalıştığınız malum dostlarınız artık dostluk mertebesinden düştüklerinde, "Özgürüm!" :)

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Bora ve Babasının 20 Küsur Yıllık Sünnet Kıyafeti :)

Dolapları düzenlerken babasının sünnet kıyafetini bulduk. Kayınvalidem özenle saklamış, tertemiz ütülü olarak hatıra olsun diye bize vermişti. Elimize geçer geçmez babasıyla Bora'ya pelerini giydirdik! İnanılmaz mutlu oldu :) Aynada kendine baka baka doyamadı bizim afacan :) Bir de bu kıyafetin krem rengi pantolon ve yeleği var. Bakalım ne zaman sünnet olacak? Belki nostalji olsun diye babasının kıyafetini giyer :)
Ben onu bu halde görünce çok duygulandım! (Klasik anne modu...)

Herkese sevgiler...


10 Ağustos 2014 Pazar

Sevgili Blog & Sevgili Instagram :)

Sevgili Blogum!
Eskiden sana en az haftada iki kez yazardım, sana yazarken dinlendiğimi, mutlu olduğumu hissederdim :) Yine öyle hissediyorum ama yazı sıklığı ne yazık ki azaldı, bunda özel hayatımda ve işyerimdeki yoğunluk ve koşturmacalarımın etkisi büyük... Biraz da instagramın sanırım ;)
Önceleri instagramda takılıp blogu ihmal eden blogger arkadaşlarıma içerlerdim, ben de yavaş yavaş öyle yapar oldum sanki :(
Ne olursa olsun blogun yeri ayrı; geriye dönüp baktığımda burda paylaştığım fotoğraf ve anıları incelemenin tadı başka!

Son üç ayda instagramda paylaştığım fotoğrafları bloga da eklemek istedim, biraz karışık olacak ama kusura bakmayın :)

Bora son zamanlarda bu kitapları okudu/dinledi : 






Ben bu kitapları oku -yabildim :





Son günlerde bu filmleri izledik ;)




Yola çıktık, az gittik uz gittik, yolda bu albümleri dinledik :



Kitapçıda bir çocuk kaybettik! 


Gören oldu mu???