Sayfalar

16 Eylül 2013 Pazartesi

Sihirli Kalemlik

Günler sonsuz geliyordu, hayat enteresan. Ben hayatı anlamaya çalışırken O, sonsuz, sıkıcı gelen günlerimin içinde küçük sürprizler yaratır; beni şaşırtır, geliştirir, eğlendirirdi. Hayatı sevdirir, kocaman kucaklatırdı! Herşeyi bilirdi, becerikliydi, yorulmazdı... Dünyanın en akıllı kadınıydı. Aynı zamanda en sade kadını da... Uzun, dümdüz, siyah saçları, çıkık elmacık kemikleriyle çok güzeldi. Konuştuğunda farklı olduğunu hissettirir, çözümsüz sanılan konulara çözüm bulurdu. Hayrandım ona.

Hediye paketi gibi süslerdi beni :) Çiçek gibi renk renk giydirirdi. Ne yapar eder kimsede olmayan kıyafetlerden alırdı, günde üç kez değiştirirdi. Bazen kendi diker, komşuları elbise modellerinin peşine düşürürdü, beniyse daha o yaşta aman elbisemden başka kimsede olmasın derdine! :) Saçlarımı taramak istediğinde koltukların üstünde zıp zıp zıplayarak kaçardım bazen. Başladığındaysa hiç bitmesin isterdim. Bir ritüeldi sanki saçlarımı taraması, güneşli sabahlarda, balkonda... Bazen topuz yapardı, bazen prenses modeli, koşup oynayacaksam hemen, hepsini örerdi :)

Kitap okurdu bana, ben daha küçücükken... Tüm dünya masallarını ezbere bilirdim. O kadar gerçek anlatırdı ki; Nasreddin Hoca'yı caminin hocası, Keloğlan'ı bir akrabamızın oğlu sanırdım. Keloğlan'ın bir anda mükellef bir sofraya dönüşeveren o mucizevi tokmağını elime geçirme hayalleri kurardım :) Kendi kendime hikayeler, masallar uydurur, yüksek sesle anlatmaya başlardım. O heyecanlanır hemen koşup sesimi kasete kaydederdi. "Ben buna göyeee şöyle olmuş, buna göyeee böyle olmuş..." diye anlatırdım. Daha 5 yaşında çarpım tablosunu oyunlarla öğretmişti bana, okumayı harf harf, hece hece renkli kitaplarla sevdirerek...

Gün ortasında öğle uykusuna yatırırdı yüksek,yumuşak peluş örtülü yatağa... Poğaça ve kek kokularıyla uyandırırdı. Yepyeni bir gün başlıyor gibi hissederdim öğle uykularımdan uyandığımda. Birgün uyandım yine, şefkatle bana doğru eğildi. "Bak bakalım yastığın yanında ne var?" dedi. Kafamı çevirdiğimde pembeli, kırmızılı, harika desenleri olan fermuarlı bir kalemlik gördüm. İlk kalemliğim... Elime aldığımda ağır geldi. Heyecanlandım :) İçi renk renk boya kalemleriyle doluydu; kuru boya, pastel boya, kurşun kalemlerle... O güne kadar beni en heyecanlandıran hediye bu olmuştu! Belki de bugüne kadar!.. Onlarca şey geçti o an kafamdan, "Offf ne resimler yaparım şimdi, nasıl boyamalar, ne mükemmel figürler!.." Kalemliğim ve ben! Dünyanın en mükemmel ikilisi! Kalemliğim bana yaratıcılığın kapılarını açmıştı sanki... Aylarca kağıtlar, boya kalemleri, denemeler, boyamalar, ter damlaları... :) Sonra ne mi oldu? "Ben kendi çapında fena olmayan bir ressam oldum!" diyemeyeceğim tabi :)) Ressam olmasam da kendi hayatını, çevresini bir parça renklendirmeye çalışan, yaratıcılığın tadını alan bir çocuk-kadın olmuşumdur belki, ya da o yoldayımdır...

Anneannem benim renkli hayatımın kahramanı, kalemliğim unutamadığım sihirli tokmağım oldu!

***
Biliyorsunuz Bora ile Küçük Prens hayranıyız.Okulların açıldığı bu dönemde çantalar, formalar, kalemlikler arasında gözüme çarptı bu Küçük Prens'li kalemlik.Görür görmez kalp atışlarım hızlandı :) Boracık henüz 2 yaşına girmek üzere ama onun için üretildiğini sandığım bu kalemliği almadan geçemedim...Eve geldiğimizde mızmızlandığı bir anda vermek istedim. "Oğlum gözlerini kapa, sana bir sürprizim var" dedim. Amacımı anlatabilmem birkaç dakikamı aldı :) Bizimki "Gözlerini kapa" dediğimde sadece kaşlarını çatıyor! Gözlerinin hala açık olduğunu farketmiyor :) Neyse bir şekilde anlaştık ve gözlerini kapattı. Eline kalemliği verdiğimde "İi-iihh" dedi. Sonra başladı sürekli kalemleri içine koyup çıkarmaya... Şimdilik "Kalemlik" e "Kalemler" diyor ve hayallerini boyamayı öğreniyor...

Hayat çok güzel,
Herkese sevgiler...


8 Eylül 2013 Pazar

Güpgüzel Bir Gün :)

Hatice bizi harika biryere götürdü! Meşhur Fatih Karadeniz Pidecisi' ne... Hem gezmeli hem yemeli olunca güpgüzel bir gün demek oluyor benim için tabi :) Erkeklerden biri balık sezonunu sabah erkenden açmaya, diğeri Corporate Games' de maç yapmaya gidince gün bize kaldı!


Alışveriş merkezine gideceğimize açık hava biryerlere gidelim, Bora da koşsun eğlensin dedik. Hakan yetişip Akdeniz Caddesi' ne bıraktı bizi. Önce Bora parkta bol bol koştu, oynadı, dedelerle tanıştı, elleriyle toprağı kazdı :) Biz de güzel havanın ve sohbetin tadını çıkardık. İtiraf edeyim, Hatice pideci dediğinde sıradan bir pideciye gideceğimizi sanmıştım. Fatih Karadeniz Pidecisi' nin önüne geldiğimizde yanıldığımı anladım!  Bora ve teyzoşkosu kediciği severken ben de içeri yerleşip siparişleri verdim. (Bu kedi meselesini burada açmayayım diyordum gerçi... Masum kedicik Bora'nın elindeki minik bir iki noktadan dolayı kısa bir süre zan altında kalsa da günün sonunda aklandı! Ama Hatice'ciğim üzüntüden öldü öldü dirildi :( Ben akşamüzeri olanları düşündükçe gülüyorum ve burdan  Hatice'ye selam ediyorum :p)


Tahmin edilebileceği gibi Bora mekanın maskotu, pidecinin de çırağı oldu. Her masaya tek tek uğrayıp insanlara gülücükler, öpücükler dağıttı. Oyuncaklarını çalışanlarla paylaştı :) Bir ara ortadan kaybolup masanın altında dizlerinin üstüne oturmuşken bulundu!


Buranın adetiymiş, pideler pişerken sütlaç siparişi verilir, tatlılar önden yenirmiş. Ama ben hayatımda hiç sütlaç yememiştim. Ben çocukken evde sürekli sütlaç pişerdi, kase kase yenirdi ama ben tadını merak bile etmezdim. Zorla bir iki kez yedirmek istediklerinde ise mide bulantısından ölürdüm :( Pirinci tatlı bir yiyecek olarak düşünemezdim sanırım. Bu arada Mehmet de çok sever sütlacı ama zavallı kocacığım karısının sütlaç düşmanlığı nedeniyle, anne-anneanne evi dışında yiyemiyor :) Neyse Hatice çok ısrar etti; farklı olduğunu, taze sütten yapıldığını, burda herşeyin, pidelerin özel tereyağlarla piştiğini söyledi. Yine de ben kendim için değil ama Bora'ya yedirebilmek için onun gözünün önünde kaşığın miniminnacık ucuyla dilimi sürdüm sütlaca... Veeee büyük an! O kadar leziz geldi ki tadı, mis gibi sütün kokusu "Ben asla yemem!" dediğime pişman oldum :) Ama karşımdaki yabancı değildi nasılsa, büyük konuşmuş olsam da bir-iki kaşık daha yiyebilirdim :P Yedim de... O andan itibaren hep o sütlacı düşünüyorum! Şaka değil! Akşama tekrar gitmek için, bugün yine gitmek için epey baskı yaptım Mehmet'e :)


Pideler taze tereyağı ile servis ediliyor, elle yenilmeli diye tembih ediliyormuş. Dilerseniz peçete içindeki tereyağını alıp pidenin kenarlarına güzelce sürüyorsunuz. Peynirli pidemin üstündeki mis gibi kızarmış peynirinin tadı da damağımda kaldı! Bir de Bora'ya yedirebilseydim ballı kaymak olacaktı ama malesef bizimki ocak başında ustadan eğitim almakla meşguldü :)

Bilenler biliyordur mutlaka burayı. Bilmeyenler mutlaka geçerken bir uğramalı bence. Biz bundan sonra sıkça uğrayacağız gibi :)

Hayat çooooooooooook güzel,
Herkese kocaman sevgiler :)

2 Eylül 2013 Pazartesi

Guz Borasi...


Sonbahara buyuuuk dedemizin Taskopru'deki evinde basladik.Guz Borasi "Gunes"Pastanesi'nden maras dondurmasi yiyor, "Domama, 
Domamaa" diyor."Kim aldi oglum?" Diyoruz. "Oodan,oodan geldi geldi dede getirdi" diyor elini bileklerinden buke buke balkondan isaret edip:)


Cumhuriyet Parki'nda oturuyoruz, 15 yaslarinda bir cocuk aniden yanima gelip elini elime uzatiyor.Ben kucuk bir garson oldugunu saniyorum.Meger zihinsel engelli bir cocukcagizmis.Hizla boynuma sarilmaya kalkiyor, ben ne yapacagimi sasiriyorum.Anneannem de donup kaliyor.Kibar davranip gondermeye calisiyoruz, gitmem diyor.Benim minik erkegim "maaa-kiii-neee ( dozer ve kepceye boyle diyor)" sini birakip yanima geliyor ve beni savunuyor kendince:) O an sasirip kaliyorum ogluskanin bu kadar buyumesine...Cocuga para verip yanimizdan gonderebiliyoruz ancak...:)


Her sabah biz uyurken evde curcuna basliyor.Bora ile koca anneannesi kovalamaca oynuyorlar.Bora eline ne gecirse alip kaciyor, mama yemek istemiyor."-ma ve -me" nin olumsuzluk eki oldugunu ogrenen Bora artik herseye "Maaaa, meeee" diyor. "Oglum, muz vereyim mi?" "Meee!"."Oglum, kapiyi acayim mi?" "Maaa!". "Boracigim ben de geleyim mi?" "Meee!"."Boracigim beni seviyor musun?" "Miyoruummm!"

Dun disari ciktik, geziyoruz.Bora pasa arabasinda."Keyfin yerinde mi Boracigim?" diyoruz; kafasini siddetle iki yana sallayip "I - iiihhh" diyor. Herseye karsi fikri olumsuz bu aralar.
Ama bazen sevgi patlamasi yasiyoruz.O anlarda "Annemmmm!" deyip boynuma sariliyor, hatta hizini alamayip bacaklarima sariliyor ayaklarimi opmeye calisiyor:)


Su an dedesine sesleniyor "Omeeer, bapma Omeeer!"

Butun olayi elektrik supurgesiyle...Her an salonun ortasina elektrik supurgesini getirtip onunla ugrasiyor.Vermedigimizde kiyameti kopariyor!

Bu aralar bizde durum boyle:)

Bora ve annesinden sevgiler...