Büyümeyi bekleriz çocukken, okula gider yaz tatilini bekleriz.Karne alır, hediyeyi bekleriz, tatil sürer okulu özleriz...Öğle uykusuna yatar, mis gibi poğaça kokusuyla uyanmayı bekleriz. Aşık olur, kavuşmayı bekleriz. Nefesimizi tutup pencereden bakar, yoldan geçmesini bekleriz. Beklerken zaman uzar, kısalır; farklı boyutlara gider geliriz... Telefon çalsın, iyi bir haber gelsin isteriz. Askere giden dönsün, sınava giren başarsın, okula giden mezun olsun, beklenen bebek haberi gelsin, sağlıkla doğsun, çocuklar gülsün, hastalar iyileşsin, küskünler kucaklaşsın isteriz. Kekler kabarsın, çaylar demlensin, dostla sohbet edilsin, dertler hafiflesin isteriz. Sevinçler çoğalsın, kahkahalar çınlasın, zaman dursun deriz.
Bekledik biz de... "Oğluma saat alacaktım, fırsatım olmadı" dedi."Sürekli duvara bakıp <<saat ooyydaa...>>"diyor dedi."Bana birşey olursa ona saat alın." dedi. Ameliyat saatini beklerken bile aklı bizim rahatımızdaydı hep. "Acıkmışsındır, git bişeyler ye" deyip zorla gönderdi beni. Yarım saat yokuş yürüyüp İstiklal'e çıktım, yemek yemek içimden gelmedi, "direnenler" e uğradım. Oyalanırken aradı; "Kızım çabuk gel, doktor erken geldi." dedi. Ne demek istediğini anladım ses tonundan...Ya göremezsek birbirimizi bir daha diye yetişmemi istiyordu. Her zaman cengaverlik yapar, ameliyattan, hastalıktan, zorluktan korkmazdı.Bu kez ameliyat önlüğünü giydirmek için odadan çıkmamızı istediklerinde tedirgin baktı biraz, kalkıp lavaboya girdi biz odadan çıkarken. Heyecandan olsa gerek hareketleri serileşmişti. Sedyeye kendi kendine yattı. İki yanağından bastıra bastıra öptüm, sonra annem öptü. İkisinin de gözleri doldu. Ardından anneannem öptü, hayat arkadaşı...Sedyeyle asansöre doğru yol alırken yeğeni başındaydı.Asansöre yalnız uğurladık onu.Beni asansöre almamaları ihtimalini düşünerek ameliyathanenin yerini önceden keşfetmiştim, merdivenlerden üçer üçer atlayıp koşarak indim. Aynı anda ameliyathane kapısında olduk. Beni tekrar görünce gözleri parladı. "Hadi görüşürüz dede!" dedim, başka birşey diyemedim, düşünemedim de zaten... Elini kaldırıp salladı bana, başıyla "Tamam" işareti yaptı. Gözleri korkuluydu biraz, yeni yerler gören küçük bebekler gibi biraz ilgili, biraz kaygılı... O an farkettim, tıpkı Bora gibiydi ifadesi...
O kapıdan girip çıkmasını beklediğim 4 saat boyunca ağladım, korktum, belli etmedim; ümitlendim, dua ettim, dua istedim, hayal kurdum, eskileri düşündüm, geleceği düşündüm...Bekledim, bekledim...
Onu ne kadar çok sevdiğimi biliyor mu acaba dedim.
Biliyormuş, çıktı...Sedyede onu ilk gördüğümde henüz ayılmamış olsa da mutluluktan ne yapacağımı şaşırdım. Annem ve kardeşimle onu odasına gönderirken neler yapıldığını sormak için doktorlarını bekledim. Gülen yüzleriyle
Dr. Kürşat Serin ve
Dr. Alper Öztürk'ü görünce "Çok şükür" dedim.Çocukluğumdan beri ve sonra da eski işimde doktorlarla fazlaca haşır neşir olduğumdan rahatça söyleyebilirim; "Bu genç doktorlar hasta ve hasta yakını psikolojisinden anlayan, mesleklerini severek yaptıkları her hallerinden belli olan, gerçekten insan hayatına dokunan bilim insanları..."
Tekrar teşekkür ederim ikisine, ekiplerine, yanımızda olan, destek olan, dualarını eksik etmeyen tüm arkadaşlarıma...
Sevgilerle