Sayfalar

16 Ekim 2012 Salı

Montenegro Gezisi

Bu post epeyce gecikti biliyorum. Tam artık yazmasam diyorken bilgisayarda fotoğraflara denk gelince imrendim, "Hadi anılar arşivlensin, sonbahar aydınlansın" dedim; yazmaya başlıyorum.
Gerçekten "İyi ki Karadağ'a gelmişiz" dedirten bir gün geçirdik bu şirin ülkede. "Herkese tavsiye ederim" demektense, "Buraya en yakın zamanda yeniden gitmek istiyoruz" desem sanırım yeterli olur.
Henüz Karadağ yolunda cennetimsi biryere doğru ilerlediğimizi anladık. Her zamanki gibi beni cam kenarına yerleştiren eşime bir süre sonra klima problemi yüzünden yerimi devretmek zorunda kaldım.Elbette en önde oturuyorduk hem fotoğraf çekimi kolay oldu, hem de kibar rehberimize bir kol boyu uzaklıktaydık :)
Önce Karadağ'ın en güzel yerlerinden biri olduğu söylenen Perast'a yol alıyoruz.Adriyatik'in her parçası çok güzel, deniz sizi sarıp sarmalıyor.Güneş yakıyor ama bunaltmıyor. Şair Lord Byron burası için denizin yeryüzüyle en güzel birleşimi demiş. Haklı... :)
St.George ve Lady of The Rock Church adalarına gitmek için tekneye doğru ilerlerken fotoğraf çekimini de ihmal etmiyoruz!Bu yolda birbirinden güzel patchworkler, dantel örtüler satan kadınlar var. Üstelik fiyatları da çok uygun. Ülkemizde dantelin ayrı bir yeri vardır ama sevdiklerine hediye almak isteyenler bu dantel örtülerden alabilirler bence...Üzerinde bir manastır bulunan bu doğal ada St.George Adası.Bu adaya ayak basmayacağımızı tekneye bindikten sonra öğreniyoruz. "Neyse, yanından geçmek de güzel!" deyip yola devam ediyoruz.
Ardından neşeli gezi grubumuzun doldurduğu tekneyle aşağıdaki fotoğraflardan görebileceğiniz "Lady of The Rock Church" e doğru ilerliyoruz.Çok küçük ve sevimli bir ada burası.Doğal bir ada değilmiş, insanlar yapmış; fena olmamış :)
Hızla minik adaya yayılan gezi grubu her taşın böceğin yanında fotoğraf çektirmeye devam ediyor...Rehberimiz duruma el atıp bizi fazla dağılmadan toparlıyor ve adada bulunan kiliseyi anlatmaya başlıyor.
Kilisedeki heykeller, tavandaki resimler gerçekten harika. Birer Türk olarak burdaki halkın tarihlerine önem verdiklerini, herşeyi korumaya çalışarak en ufak birşeyden turizm adına gelir sağlamaya çalışmalarını takdir ediyoruz.
Yukarıda bahsettiğim iki adanın kuşbakışı görünüşleri böyle imiş :
Alt sağda gördüğünüz resim denizci kocasını -sanırım 20 yıl- bekleyen kadının bu bekleyiş sürecinde kendi saçlarını iplik olarak kullanarak işlediği nakışı görebilirsiniz. Gezi grubumuz bu el emeği göz nuru örtüye yoğun ilgi gösterip hayret ve hayranlıkla baktılar!
Bu resimde gördüğünüz gemideki Türk bayraklarını farkettiniz değil mi? Bu resim de kendilerince Türkleri altedip denize döktüklerini sanan Sırplar'a ait bir resim :) Her şartta Türk bayrağı dalgalanıyor!Ben buna dikkat ettim.
Adadan ayrıldıktan sonra Kotor'a doğru ilerliyoruz.UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Kotor, rivayete göre "Herkesin iyiliği için yaratılan kent"miş. Ne kadar güzel! Rivayete göre Kotor'a gelen iki denizci dinlenmek için kıyıya çıkıp otururlar. Denizcilerden biri oturduğu kayanın sağ tarafında elinin yanında bir tablet bulur.Tablette "10 adım attıktan sonra kazmaya başlayın" yazmaktadır.Bunu yapan denizciler kazdıkları yerde küçük bir sandık bulurlar. Kendiliğinden açılan sandıktan gizemli bir mektup çıkar : "Burası herkesiniyiliği için var." yazıyordur mektupta. Buna anlam veremeyen denizciler geceyi bu körfezde geçirirler. Gece yarısı denizciler uyumadan önce yeniden açılan sandıktan "Uyumadan önce dileyin benden ne dilerseniz!" diye bir ses yükselir.Yorgun ve fakir denizciler taştan sıcak evler ve güzel eşler dilerler.Sabah uyandıklarında bembeyaz taştan evlerle karşılaşırlar. Muhtemelen eşler de bu evlerin içindedir :) Denizcileri evleri ve eşleriyle baş başa bırakıp rehberimizi dinlemeye devam ediyoruz. Kendisinden aldığımız bilgiye göre önce Old Town gezisi yapacağız, sonra yine özgürlük!Kotor Surlar içinde yer alan bu şehre gelir gelmez önce bizi aşağıdaki bu manzara karşılıyor:
İlk olarak Silah Meydanı adı verilen ünlü tarihi meydanı, ardından Utanç Anıtı'nı ve sonra Un Meydanı'nı geziyoruz.Sonra rehberimiz bize Karadağ'ın ilk "İlkokul"unu gösteriyor.
8. yy'den kalma Saat Kulesi'ni, Katedral Meydanı'nı ve Ortodoks Meydanı'nı geziyoruz. Farklı dinlere mensup insanların birlikte barış içinde yaşıyor olmalarını temsil etmeye çalışmışlar.
Old Town gezisinden sonra 1 saatlik yemek molası veriyoruz ve gruptan ayrılıyoruz. Öyle küçük biryer ki burası, gezi grubunun üyeleriyle adım başı karşılaşıp selamlaşıyoruz.Meydanda bir restaurant seçip öğle yemeğimizi yiyoruz ve menuden buranın Dubrovnik'e göre oldukça ucuz bir kent olduğunu düşünüyoruz.
Kotor'dan sonra gideceğimiz yer Budva. Söylenene göre buranın küçük Rusya'sıymış burası. İlk olarak Budva'nın tarihi yerlerini geziyoruz ve birşeyler içebileceğimiz retsaurant tavsiyeleri alıyoruz.Burada denize girebileceğimizi öğreniyoruz; yaşasın!Geniş plajını gördükten sonra çakıllara rağmen mutluluğumuz artıyor ancak plaj o kadar kalabalık ki şezlonglarımızı kiraladıktan sonra mutluluğu etraftaki herkesle sıkı fıkı bir şekilde paylaşmak zorunda olduğumuzu farkediyoruz! Olsun, etraftaki şirin, şımarık, yaramaz ufaklıklara bakıp gülüp eğleniyoruz güneşlenirken. Yanımızdan koşarlarken bizi ıslatıp üzerimize kum saçmalarına ses etmiyoruz :) 
Neyse ki serbest zamanımız fazla, uzun uzun güneşlenip geç olmadan şehir merkezine dönüyoruz.Masaları sokağa taşan restaurantların birinde tiramisu yiyip çayımızı içerken dinleniyoruz. Bu arada garsonlar öyle tembel ki, siparişi almak için de getirmek için de bomboş oturmalarına rağmen birbirlerini iterek müşteriye doğru geliyorlar :) Kızmadık, güldük o hallerine :) Yanımızdan gezi ahalisi yavaş yavaş geçmeye başlıyor ve biz günün sonuna geldiğimizi farkediyoruz.

Rehberimiz Dubrovnik'e dönerken normal şartlarda "Üste para verseler izlemem!" dediğim filmi, Ata Demirer'in "Eyvah Eyvah 2"sini dvd player'a koyuyor. Ee en önde oturuyoruz ortak TV'den izlemesem olmaz.Bir süre sonra koltukta bağdaş kurmuş olduğumu ve gülmekten katıldığımı, hatta tüm otobüsün de gülmekten kırıldığını farkediyorum.
Karadağ'a veda edip akşam yemeği hayalleri kurarak Dubrovnik'e doğru yol alıyoruz.Hareketli bir akşam geçirmeyi isteyen Altın Kızlar'ı yolda otobüsten indiriyoruz.Son olarak hediyelik eşya bakmak isteyenleri de şehir merkezinde bırakıyoruz. Derken...Biz ne mi yapıyoruz?
Veeee tabi ki mutlu son : 
Yemek yiyen ben...
:)
Herkese sevgiler...

8 Ekim 2012 Pazartesi

Sürpriz Yumurta

www.sakinbeniunutma.com'da harika bir sürpriz var! Sürpriz Yumurta sürprizi! 
O kadar ciciler ki, şansınızı denemek isterseniz mutlaka uğrayın derim ben.

Sevgiler


Ödüllendirildim!

Blogger'ların kendi aralarında hediyeleşmesi, ödüller göndermeleri, sevgilerini sunmaları ne hoş şeydir!
Hasır Şapka olarak ilk blogger ödülümü sevgili Supercellma'dan almış bulunmaktayım, çok mutluyum!
Teşekkürler Selma'cığım :)

Ben de bu güzel ödülü kimlere kimlere göndersem?

Sevgili hamarat arkadaşım Sema'ya,
Güzel annecik Tubanne'ye,
Renkli blogger Selen'e,
Sevgili usta Derya Ablam Derya Sezgin'e,
Güzel Çiy Tanesi'ne...

Sevgilerle gönderiyorum!